29 Mayıs 2007 Salı

Gerçek Akıllı

Bin bilsen de bir bilene danış derler, çünkü başkasının da fikirlerinin önemli olduğunu bilirler. İnsanların en çabuk düştükleri hatadır bu, bildiğini düşündüğü bir konuyu araştırmamak, kimseye sormamak, kimseden faydalanmamak… Faydalansa bile burnunun dikine gitmek, başka bilgilere aklını kapamak.
Aslında bu iş sonsuza dek böyle yürümez. Bilgi sahibi olmadan, fikirlerle dolmuş insanların aksine, gerçekten fikri olan, gerçekten aklı olan insanlara bakmak gerekir. Bir okulu birincilikle bitirmek, üniversiteyi birincilikle kazanmak akıllı insanın belirtisi değildir. Gene üniversiteyi kazanamamak da bir insanın akılsız olduğu manasına gelmez, çünkü bugünkü eğitim sistemi ne insana aklını kullanmayı öğretir, ne de akıllı olmayı, zeki olmayı, fikirler üretmeyi... Sadece sabit birinin fikri üzerinden, her insanı tek örnek aynı fikirle doldurmayı amaçlar eğitim sistemi, ezberci, öğrenci pasif bir sistemdir bu.
Gerçekten akıllı olan insan, aklını kullanmayı bilendir en başta. Bir insan çok zeki olabilir, her şeyden öte, çok bilgili de olabilir .Akıllıysa bu bilgileri fikirlere dönüştürür. Kalem kılıçtan keskindir derler ya, kılıcı kullananlar mecbur kalmadıkça her zaman akıllı olamayan insanlardır.
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” diye biraz kaba, biraz halk dilinde bir deyimimiz vardır ya. Eğer konuşmaya yönelik tüm olanaklar kapanıyorsa, orada taraflardan birinin gözünü ya hırs bürümüştür, ya da konuşarak anlaşamayacak kadar akılsızdır.
İşte bu koşullar altında, bir de başka bir olasılık girer devreye. “Karşısındakinin yerine geçip, onun gibi düşünmek…”
Akıllı insan gerçekten bunu yapabilir. Karşısındaki insanın aklını alır, ona göre düşünür. Bu kuşkusuz çok güzel bir yöntemdir.Bu sefer ikna gücü yükselir, karşı tarafı köşeye sıkıştırır, kılıçlar çekilmeden, kalemlerle çözer olayı.
Bir şekilde bir konu hakkında fikir sahibi olmuş insan, “bir lafı söylerken bin düşünerek” konuşmalıdır. Etrafındaki insanların fikirlerini dinlemeli, bunları süzmeli ve gerçekten değer verilebilecek olanları kendi kotasında eritip, onların da fikrinden yararlanarak kendisine bambaşka bir fikir elde edebilmelidir.
Graham Bell telefonu bulmuş. Bunun sistematiği belli, çalışma tarzı belli. Ondan sonra gelen insanlar, aynı sistemin temelini almışlar. Yani Graham Bell’in aklından, fikrinden, buluşundan yararlanmışlar. Ondan sonra önce, çevirmeli değil, tuşlu telefonlar, telsiz telefonlar, cep telefonları, en sonunda ise kameralı, fotoğraf makineli çıkmış. Şimdi ise, gelinen son nokta, görüntülü telefonlar.
Graham Bell işin temelini atmış, bir mantık koymuş ortaya. Üstüne gelenler hep Graham Bell’i temel almışlar, her biri ondan öncekinin aklını kendi aklıyla birleştirmiş.
İşte akıllı insan bu yüzden başkasının aklını kullanan insandır .Dünya tarihindeki geliştirilmiş diğer tüm buluşlar hep işin temelini atan insanın fikrine başka fikirlerin eklenmesiyle oluşmuştur. Bu çok uç bir örnek olsa bile, günümüzde de bu sistematik böyle ilerler. En azından böyle ilerlemesi gerekir. Başkasından aldığımız fikirleri, görüşleri, geliştirip, üstüne kendi fikirlerimizi koyarak bir şeyler elde ederiz.
Bugüne kadar neler geldiyse başımıza, başkalarını dinlemediğimizden, onların fikirlerine kulak vermediğimizden geldi. Yıllardır depreme hazırlıklı olun diyorlar, yıllardır küresel ısınma diyorlar, ama hiç kimse akıllanmıyor. Sanıyorum dünya gerçekten akılsız bir hal almaya başladı. İnsanlar sabit fikirli oldular. Gerçekten başkalarının fikirlerini önemsemiyor gibiler. Onları dinlemediğimiz için bu haldeyiz, ne olur birazcık dinlesek.

29 Mayıs 2007, bir lise ödevi...

28 Mayıs 2007 Pazartesi

Bi-Mekan

Çingenelerin bir tane atasözü varmış.
"Evde oturan adam ölür."

Mekansızlık, özgür ruh...

"Bana her kuytu yuva ki yoktur orada hiç zaman
Hele bir de pamuk prenses girerse düşün bir yerinde
Değmeyin keyfime, sizden daha mutlu bu bi mekan"

Hoşgeldim...