7 Haziran 2007 Perşembe

Benim Sandığım 1

Ersin Karabulut'un "Sandık İçi" köşesini okuyup da, kitabını alarak içimde ben de eskileri anlatma hevesi uyandırdım. Daha orjinal bir isim bulana kadar da bu isimle devam edeceğim.
İlk olarak, Çorlu ve Kıbrıs'tan başlamak istiyorum. Gerçi bir sırayla gitmem büyük ihtimalle, fakat en azından kronolojik olarak hatırlayabileceğim ilk anlardan başlayayım.
İstanbul'da doğmuşum ben, yani doğdum derim hep ama, çok saçma düşününce. Doğma eylemini hatırlamıyorum ki.
Oradan Çorlu'ya... Çorlu'nun çoğu kısmını hatırlamam. Evimizin içini hatırlamam, dışını hatırlamam. Yolları falan hatırlamam.
Ama bazı olaylar nettir mesela. Örneğin amca dediğim babamın teyzesinin oğlunun gelip bizde kalması çok net aklımda.
Sonra eve giden bir yokuş vardı Çorlu'da. Hatta bir de bakkal vardı o yolda. "Mama Amca" ve "Mama Teyze" derdim onlara. Öldüler mi acaba? Yaşıyorlardır umarım. Bir gün onlardan bir şey almış elimde torba eve dönerken, karşıdan karşıya geçiyordum. Motorsiklet geliyordu, yani geliyormuş, hala öyleyim, dikkatsiz, bakmadan atladım yola. Motorsiklet'i sonra gördüm, koşmaya başladım, ama küçücük çocuk nasıl koşar ki? Koştum, koştum, koştum... Sanki motorsiklet benim üstüme mi sürdü? Öyle gibi geliyor, ama o görüntü, o kadar net, o kadar belirgin ki, hala unutamadım. Sanırım ezilme ve sonra da ölme korkusu bunu bu kadar gerçek ve belirgin kılan.
Bir keresinde de kardeşim mızıka çalmaya çalışıyordu bana, dinletmek istiyordu. Ben de o zaman onu dinlememiştim. Banane demiştim. Çocuk aklı işte... O da aklımda nedense... Zaten taa o zamandan pişman olmuştum. Belki gidip bir daha çal demişimdir de çalmamıştır. Pişmanlık duygusunu çok erken tanımışım demek, ama aslında her çocuğun vardır pişmanlıkları da benimkiler böyle...
Çorlu'dan başka görüntüler yok aklımda pek. Olanlar da net değil, kar yağdığında dışarı çıktığımızı hatırlıyorum.
Şimdi aklıma geldi, bir kere Ankara'dan Çorlu'ya dönerken çok kar vardı, şarambole düşmüştük. Daha doğrusu şarambolde sürmüştük arabayı. Çünkü devrilme falan olmamıştı neyse ki. Sonra o gece bir benzinlikte kalmıştık. Ama nasıl kaldık, nasıl bir yerdi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım sahne şarambole düşüşümüz.
Kıbrıs'a gelirsek; aslında bunu iki parçaya bölebiliriz, buradan anlatacak daha çok şeyim var sanırım.
Yine bir pişmanlıkla başlayayım, babamın çalıştığı yerde -batarya- bir asker adımı sormuştu da babam kaybolmuştu yani odasına gelmemişti daha ben onu arıyordum ağlayarak, askerin yüzüne antenle vurmuştum, anten vardı elinde askerin, onu yüzüne ittirmiştim. Sonra ona pişman olup, otuz saat askeri aramıştım, o civarda karşıma ilk çıkan askere adımı söyleyip de rahatlamıştım. Bir de askere "bana adımı soran sen miydin" diye sorduğumu hatırlıyorum. Asker gülümsemişti galiba, ama ne demişti, hiç bilmiyorum.
Kıbrıs diyince aklıma gelenlerden biri de, yılbaşı ve doğum günü partileri. Ben hiç öyle şeyler görmemiştim. Seni biri doğum gününe çağırdığında o sana hediye alıyordu. Sen de ona alıyordun gerçi ama, doğum gününe gelenlere hediye dağıtılıyordu. Yılbaşı'nda da saray gibi bir yere gidiyorduk. Çok güzeldi. Noel Baba oluyordu girişte, kucağına oturuyordum, bana oyuncak veriyordu. Bir çocuk saflığında anlatabilmek istiyorum bunları, ondandır süslü cümleler kurmayışım.
Galiba Kıbrıs'tayken, bir Ankara seyahatimizde, Kuğulu Park'ta, kuğulara simit atarken havuza düşmüşüm. Düşüşümü hatırlamıyorum, hatırlasam da bugün Kuğulu Park'ın olduğu yer yok gözümün önünde, sanki başka yerdeymiş gibi görüntüler var. Suya düşüşüm de yok. Çünkü beni mutsuz eden bir olay değilmiş o. Hatta eve gider gitmez dedemi arayıp, marifetmiş gibi, "dede ben havuza düştüm su soğuktu" demişim. Dedem de "aferin evladım" demiş, ne desin. :)
Kıbrıs'tan hatırladığım bir başka şey de, bir ev vardı, Türk'lere ait. Bu Kıbrıs birleşikken orayı rumlar basmış. Evin içinde hala sofra o gün olduğu gibi kurulu duruyor. Biri banyo yapıyormuş o esnada galiba, küvette kanlar var. Bir tek küveti ve sofrayı hatırlıyorum o evden... Kıbrıs'a bir de bu yaşımla gitmem lazım sanki.
Okul hayatım da değişik. Okula başlayana kadar her gün annemi "okula gitmek istiyorum" diye zorlarmışım. Çok hevesliymişim okula. Bunu yapıp da okulun ilk günü okuldan kaçıp da eve gitmek isteyen ve ağlayan tek çocuk ben miyim?
Önlüklerimiz yeşil-beyaz kareliydi. Flüt korosundaydım ben. Daha sonra bayram törenlerine de çok katıldım. Bunlar da ayrı bir hikaye olsun.

Hiç yorum yok: