22 Mart 2008 Cumartesi

Eksik Öykü 3



İHANET
Hiç yaşamadığım bir şey oldu. Bana söz vermiş, yemin vermişti. Ölünceye kadar helalinim demişti. Başka tenlere değmişti artık, hangi kitaba sığardı bu ihanet, kendini kime verdin dedim. Sustu... Hırsımı almam gerekiyordu. Tutuşup yan dedim, küle dön... Yok bu da yetmez, mum gibi sön. Yapamadım.. Gözümün önüne geldi, kıyamadım. Ben öleyim, yeter ki dön dedim. Neden bu kadar yufka yürekliydim, o da kirlenmişti işte. Anladım sonunda, bana bu dünyada saadet nasip değilmiş. Bu aşk dediğin, ne yenir ne içilirmiş. Üçüncü aşkımı da mahvetmiştim sonunda. Ben öleyim yeter ki dön demiştim ya, devamını da getirdim onun. Tüm kızgınlığımı, gururumu sildim, unuttum ne var ne yoksa. Her şeyi affettim, gel dedim. Bu üzgünlüklere değmezdi, her şey daha azdı arkadaşlıktan, aşktan. O benim aynam gibiydi, kendi pişmanlıklarımı görüyordum onda. Bense onun cama yansıyan aksiydim, biraz daha soluktum ona göre. Her zaman aynı değildik yani, gözükmüyordu bile bazen. Ayrılıklar, kavgalar, aşklar hepsi bizim içindi. Tek şey söyledim ona. Aldatma... Acıyor, değmiyor, aldatma dedim. İhanet onarılmaz dedim. Gene büyük laflar ettim, öldür ama aldatma dedim. Öldür ama aldatma... Dönmedi... Artık eğilip üzerime, bakıyordu balkonuma komşu akasya. Susuyordu, sustukça... Ben boğuluyordum. Battım çoktan battıkça... Avaz avaz eşyayla boğuşuyordum. Söyle dedim, aldattın mı? Öpüştün mü, seviştin mi yattın mı? Uyudun mu el koynunda, sonra mahmur mahmur kalktın mı? Bunlar olduysa, neye tutunup kalacaktık hayatta. Ne mana kalmıştı hayatta... Görmüştüm gözümle, günden güne bittiğini. Koynumdayken anlamıştım, başkasına gittiğini. Ben öldüm işte o zaman, anlayınca onu seçtiğini. Mecburen hatırasını kalbime gömdüm, hissedince benden geçtiğini. Hiç huzur yok muydu dünyada? Boş yere mi yaşıyorduk biz? Sevip de mutlu olan varsa tanımak isterdim, severek belamızı arıyorduk aslında. Keşke hiç sevmeseydim dedim. Neyse ki unutuluyordu, insanın kaidesi buydu. Her şey eskiyor, eşya bile yoruluyordu bir zaman sonra. Avaz avaz bağıran eşya... Yoruluyordu... Eşyaydı işte, boş eşya... Yürüyordum nihayetinde acının hasretin üstüne. Her an deli gözleri aklımdaydı, öpüşü, iç çekişi... Kimler almıştı şimdi onu? Kimler öpüyordu?
GİT....me
Bu gece sondu artık, bırakıp gidecektim her şeyi. Yine de gitmeden önce söyleyecektim ona, elimi tut diye. Düşman olma diyecektim... O da kim bilir belki bana mutlu ol derdi, iyi bak kendine... Kızmamıştım ama, kırılmamıştım ama, kararlıydım olamazdı artık. Yazıp, bozmamıştım ama zararlıydım. Kan tutmuyordu, olayın nereye gittiği belliydi artık. Neticede muhtelif arayla günleri karartıyorduk sırayla. Yanına gidip, kapıyı çaldım. Açtı hemen. İlk sözümü hazırlamıştım, madem ki istiyorsun, öyleyse durma git dedim. Beni düşünme dedim, sensiz olabilirim. Hiçbir acı da sonsuza dek sürmezdi, hatta belki yeniden de sevebilirdim. Sonuna da bir büyük laf kondurdum yine, uzun zamandır ayrılmak istediğimi söyleyecektim sana, git dedim. Döndü arkasını, kapıyı kapatmaya yeltendi, gitme dedim. Git... Git... Git... Ne onur kırıcı, GİT....me.... Gitme kal yalan söyledim, ayrılığa hazır değilim, daha şimdiden deliler gibi özledim dedim. Gitme... Özlediysen beni birazcık, kalk gel, bırak kim ne derse desin, yasak günah derken hayat elden gidiyor dedim. Öyleydi ama, bunları düşünen insanların kendi hikayeleri yoktu, sadece seyirciydiler dünyada. En sonunda da sen seç ben söyledim son sözümü, ölmem artık dedim. Arkamı dönünce de gel kıyma dedim. Gittim, bana gitme demedi.
GEL-GİT
Şimdi başka günler başlamıştı. O ve ben sevgiden çok farklı şeyler anlıyorduk, o güç istiyordu, ben aşk. Bu yüzden anlaşamamıştık belki. Ama benim içimde koskocaman bir yer, ona da başkalarına da yeterdi. Ateşle oynamaması gerekiyordu, sonunda elleri, dilleri yanacaktı. Yine aldım gururumu ayaklar altına, gel dedim, istersen beni vur, vurduğun yerde gülle açacak. Sonra vazgeçtim, git efendi gibi yoluna dedim. Gidip sevsindi istediğini, alsındı koynuna. Ondan tek istediğim, bana huzur dilemesiydi. Saksılara sardunyalar ektim, kendime kahve koyup, resimlere baktım. Sonra düşündüm de dünyaya geldiğimde de tektim. Yine vazgeçtim. Benim de bir kalbim vardı ve onun aşkıyla doluyordu. Gerçeği gözden kaçırıyordu, eğriyi doğruyu şaşırmıştı yine. O kadar aşkın varsa hemen gel dedim, kalbimde karargah kuracaksın. Canım çok yanmıştı, belki hayat yüzünden... Onun suçu yoktu ki. Gel yeniden buluşalım, bir başka bahar yaşasın şu gönlüm dedim. Her insan romandır, kahramandır dedim. Benim de bir hikayem vardı ve bu hikayenin içinde o çok büyük bir yer tutuyordu. Son aşkım... İnsafı yok muydu? Bir gülen yüzü esirgiyordu benden. Dağ mıydı, taş mıydı bu?.. Seneler geçiyordu, gönül ektiğini biçiyordu ama bir selam lütfet dedim, gel kavuşalım artık. Bahar gelmişti, dalları kiraz basmıştı, yedi kat eller bile yakınım olmuştu, ama o barışmıyordu. Başkasını seçmişti. En sonunda yine kararımı değiştirdim. Bu sözler doğruyu söylemiyordu belki ama, ister gel ister gelme dedim. Sevdan beni terk etmeyecek ama bunu bil diye de ekledim. Fark etmez dedim bir de çok şartmış gibi. Gelmedi... Sen de mi gidiyorsun dedim. Ne gel git duygularım vardı. Gel diye yalvardım resmen, gel de kalbimi biraz okşa. Gururlar düşmandı, dost değildi. Gel dedim... Kanun değil bu... Bir daha gitti duygular, bir boşluğa düştüm yine. Bırak beni artık, benden hiç hayır yok sana dedim. Zorlamıyordu ama, kendi kendime gelin güvey oldum, zorlama, zorla güzellik olmaz dedim. Belki de kendi içime söyledim, ilk günleri unutamıyordum. Bu yüzden alışamamıştım yeni duruma belki. Çoktan da unutmuştum mutlak mutluluğu... Neden sonra bir şey oldu.... Oyun etti, nerelere gitti... Söylemedi... Uykuda mıydı?

Hiç yorum yok: