22 Mart 2008 Cumartesi

Eksik Öykü 4



YARIDA KALDI ŞARKILAR
Dünya değiştirdi işte, yaz geldiğinde her şey biraz daha eksik, herkes biraz daha korkaktı. Azalmıştık, yine o tanıdık serinlik vardı. Dayan yürek, dayan dedim ama... Giderek işimiz daha da zorlaşıyordu. Onu uğurlarken de içimden bir şarkı tutturmuştum. Yar gidiyor musun diye, gitme demiştim yine, bu kez hiç git demeden. İçimde bir korku vardı, gel biraz baharımı al dedim, soğuktur oralar. Gelmedi her zamanki gibi... Ben de bir karaağaç gölgesi buldum, cebimde ümitlerimle oturdum. Ne hoyrat ve şaheserdi bir masala inanmak, her yeni güne iştahla uyanmak ne zordu, yaşamak doyasıya. Gül söylemiyordu gizini, güvercin kaybediyordu izini, akarsu buluyordu denizini... Havai fişeklerle hayatı kutluyordu herkes. Oysa benim ki ne yalnızlıktı, ne sonsuz bir çoğalmak. Tek yaptığım onca sınanmaya rağmen, akıl oyunlarıyla oyalanmaktı. Aşk da olmasaydı... Sonra çok sevildim, aylardan mayıs, günlerden hıdrellezdi. Ama, o gün bugündür iflah olmamıştım ben, bir daha da sevmemiştim. Canım sıkıntıda, yüreğim dardaydı. Vakit bu vakit değildi, çok geç kalmıştım. Lale devri çocuğuydum ben, zamanım geçmişti çoktan. Sevmeyenler utansındı ama, bunu ona söyleyememiştim. Aşksızlığa mahkum edildiyse bu dünya yansın dedim, yansın be sevgilim... Yansın... Niyetim vardı ışığa çıkmaya gel gör ki hayat yoktu. Ben çoktan benden geçmiştim vakitsiz. Uslanmıştım artık, dilde vardı, dilberde yoktu. Ne hal kalmıştı, ne başka bir şey. Tek ihtimal vardı, firar bu candan. Gün batıyordu, bir su kenarına gidip gül bıraktım. Gül hemen kuytuya gitmişti. Bir ben seferdeydim sanki, başka yolcu yok gibiydi. Bir güvertede okuldan dönüşüm, yüreğim adeta bir güvercindi. Rastgele dedim, rastgele gönül, hatıralara... Feryat feryat geçiyordu içimden yıllar, iki gözüm iki kara bulut ağlıyordum. Az gittim, uz gittim sonraları. Hep onu hatırladım, hem onun adını sayıklayarak bittim. Kaderimin kastı vardı bana sanki. İsyan ediyordum, ya bu ateşi söndür, ya beni öldür diye. En son ihtimal de bu kalbi bu bedenden sür dedim. Penceremden geçiyordu sandallarla sevdalılar hercai, gökkubede aşkın sesi çınlıyordu saz semai. Kader böyleymiş, çalsın sazlar madem dedim. Alaturka başlasın... Oturdum dostlarla bir kenara, sazlar çalarken... Seyret dedim perişan halimi, akşam olmakta. Dostlarım da çok değildi, seyrelmişti, beyhude lafla vakit dolmaktaydı resmen. Genç yaşımda saçlarıma lapa lapa kar yağmıştı, halbuki gel dediğimde gelse, böyle mi olurdu sanki. Be vefasız dedim, gözünden mi düştüm, niye dönmüyorsun hala. Gün sayıyordum resmen, gelir belki diye –gelmez ya- ona kazak örmek için yün sarıyordum. Herkes gitmişti yine, sabahı zor etmiştim. Tan ağarıyordu. Yorulmuştum alınmaktan, kırılmaktan... O her su veren ele açan kolay bir çiçekti, anlayamamıştım. Onsuz yetim kalmıştım şimdi işte, yurtsuzdum, yersizdim. Hazan, hüzün hepsi bendeydi. Bir masaldı belki onunla aşkımız, ne yazık ki sonu yoktu. Hazin, kibar bir vedayla son bulmuştu. Gel derken de, git derken de biliyordum bir daha çok zordu. Suçsuzken kendimi suçlu hissedişim nedendi peki? Anneme döndüm yine, geçiyor anne bizden de dedim. Şimdi bıraksam her şeyi gitsem olmaz, vazgeçip hayattan ölsem olmaz. Devam ettim öyküme...
ÇİLE
Bir sabah saçlarımı okşayarak girmişti içeri rüzgar. Aynaya baktığımda çizgilerden oluşmuş bir yüz vardı. O an bir şeyler oldu sanki, yok olmaz dedim, dur... Biraz geç kalın, erken daha... Aradım, sordum, sırra eremedim. Bilmiyordum başı, sonu neresi bu hayatın, tek yaptığım nehir gibi akmaktı. Göremiyordum, boşa bakıyordum bazı, bir can yakıyordum, bir türkü yakıyordum... Sadece bir kulun deli divanesiydim aşka gelince. Ne rahat bir soluk almıştım şu hayatta, ne de huzur bulmuştum. Yine de sevmiştim her şeyi, belki de bir tek çocuğumu. Benim çocuğumu sevdiğim gibi, kimse beni sevmemişti işte. Ne söylesem, ne beklesem, ele geçmiyordu istediğim. Sanki beni boğuyor, zaman zaman da ölüyor gibiydi isteklerim, kalbim. Büklüm büklüm boynumda bekliyordu dargın anılarım. Ben sevmiştim, eller almıştı. Kalk gidelim dedim kalbime, ben ağlıyordum. Ona demiştim, yaşıyordu daha, açıktı gözleri, sen dik dur ben sana eğilirim bundan sonra demiştim. Şimdi ise rüzgarı katmıştım önüme, dostlar sağolsundu. Şimdi bir arada olabilmek ne mümkündü, bir arada kalabilmek imkansızdı. Seneler alıp gitmişti ne var ne yoksa, her şeyi... Geri dönmek işten değildi, hani bir ümitle ya olursa derdin ya, bile bile her şeyin bittiğini. Öyleydim ben de işte, sonradan koymuştu bu ayrılık da. Ben yalnız onu severdim, ama koruyamamıştık aşkın ahengini. Nerelerdeydi, neler yapıyordu, unutmuş muydu acaba beni? Ah... O da!!! Kimleydi, nasıl yaşıyordu, ya da orada yaşam var mıydı, ah... Hala onu taşıyordum, şuramda... İyi kötü ömrümü tüketirken, avutamıyordum onsuz gönlümü. Aramıza yollar, yabancı kollar girmişti. Yüreğini korumaya bak demiştim bir gün ona, bir yanın çocuk kalsın bırak. Hadi gel, gülümse demiştim, hayat zaten zordu... Geri dön demiştim, uzanıp tut elimden. Alışırım zannetmiştim, ama vazgeçmemiştim. Üzgündüm gidenler için, bitenler için, sadece üzgündüm. Beni affet dedim duyar belki diye, affedilmesi gereken benmişim gibi. Ölüm böyleydi galiba, günahlar da olsa, zaman aklıyordu. Yıkanıyordu ihanetler, ahlar. Oysa daha hikayenin başındayken, hayat bu kadar kirlenmemişken, ne kadar güveniyordum kendime. Diyordum ki büyük palavra aşk, e hayat zor budur mesele. Azıcık küçümsüyordum fırtınada savrulanları, samimi de gelmiyordu bana aşk diye kavrulanlar. Bilsem... Biçiyordum şimdi ektiğimi... İçiyordum, tüm meyhaneler benimdi. İhanet intikamsız kalmamıştı yine. Ağladım, ağladılar... Hayat böyleydi, durulup dalgalanmıştım, bütündüm, parçalanmıştım. Sora sora bitmiyordu, hiçbir cevap yetmiyordu. Neden, neden, neden? Kalk gidelim dedim yine aşka, bu terazi çekmiyordu. Dünyanın matemi üzerime yürüyordu. Ne olur diye yalvardım ona, ne olur sevgilim beni de koru. Üzerimden asırlık acılarla, yıllar geçmişti, bir zamanlar nedensiz sevinçlerim vardı benim, bir zamanlar benim için de korkaklık, ölüme eşti.
SON BİR ÇABAYLA UMUTLARA SARILMAK
Ne kadar ağladım, ne kadar üzüldüm ben de bilmiyordum. Hatırasıyla barışmak çok uzun sürmüştü. Herkes kendi kaderini yaşıyordu sonuçta, bir hayat daha olsa yine öyle olacaktı. Bir sabah sürgünden döndü ümitlerim, uyandı içimde yeniden sevmek hevesi. Yine boş kapı sesleri duyuyordum, sessizlik bağırıyordu. Bana hep öyle geliyordu. Muhabbet kuşları ötüyordu, trenler geçiyordu, unutulmuştum. Alçak ten de ruhuma ihanet etmeye başlamıştı yavaş yavaş. Gelen diyordu aşk her şeyi halleder diye, ama aleyhime işliyordu seneler. Nerelerdeydin ben gençken diyordum gelenlere. Hatıralar da başucumda nöbet tutuyordu gece gündüz. Yarıda kalmıştı tüm şarkılar, bu yaraya zaman da deva olamıyordu. Bülbüllerin ötmesini bile istemiyordum. Ama işte unutuyordu insan, yana yana. Ölüm herkeseydi, zaman basıp kanayan yaramıza, unutuyorduk işte. Kırık telli sazım dünya dünya diye yanıyordu, sevgiler sevgililer, yoktu meydanda. Yolun yarısı bile değilken, yıllar çoktan geçmişti. Son bir çabayla umutlara sarılacaktım, gelsin dedim hayat bildiği gibi, işim bu benim yaşamak. Bu gece acıların hepsini çekecektim, dünya misafiriydik sonuçta. Dünya bir han, biz seferiydik. Bir ömür yetmiyordu büyümeye!!! O yüzden, ahd vermiştim, hayatı kadere inat sil baştan yaşayacaktım. Geçse de yıllar, hep düne de ait kalsam...Çocukluğum kavruktu, gençliğim savruktu, yetişkinliğimden de hiç hayır yoktu ama ahdım olsun yaşayacağım hayatı sil baştan. Hep öğretilenlerle yaşamıştım zaten, eninde sonunda hayat herkesi kuzulaştırırmış demişlerdi, mutlaka uzlaştırırmış... Bizi de dövsün madem hayat dedim, bizi de yorsun varsın. Yaşamak istiyordum, yaşayacaktım... Hem de yasaksız bahçelerde!!! Umut dolu, hayat dolu... Dünya durmazdı, ama ben bıkmadan, usanmadan, yaş alırken yaşlanmadan... Tempo... Tempo... Kimse yetmeyecekti artık, tacını, tahtını, bahtını verse de... Çula çaputa eğmezdi bu gönül başını, aşk arıyordum. Çekmiştim isyan bayrağını, dalgalanıyordu başımda hür... Kim diken salarsa salsın üstüme, bende deste deste gül vardı. Bu yüzden kalktım ayağa, hayat zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca, şarkı söylemek lazım dedim. Dil yetmeyince, dert bitmeyince... Şarkı söylemek lazım dedim. O zaman belki hafiflerdi yüreğin yükü biraz. Evet, bazen daha fazlaydı her şey ama, insan da çökebilirdi. Tek yapmam gereken, radyoyu açıp şarkı tutmak, kitap okumak, gerekirse balkona çıkıp bağırmaktı. Fazla üzülmemek gerekiyordu, bir gün hayat bitecekti elbet. Bir şiirden, bir sözden geçirmeden can dayanmıyordu, yıldızların ışıklı fırçası değmeden, şahane bir hüzün tablosu da tamamlanmıyordu ama... Ömür buydu, imtihanla geçiyordu. Anneme baktım, sarıldım ona... Ben gidemem dedim, kimseden gidemem. Artık acının insana kattığı değeri de biliyorum, küsemem... Acıdan geçmeyen hayat da biraz eksiktir dedim. Gidemem, işte böyle yapışkan oldu senin evladın dedim. Gidemem dedim.. Gitmedim...
SON

Hiç yorum yok: