18 Ocak 2008 Cuma

KARA BULUTLAR

Yağmur yağmış dün akşam. Havanın sıkıntısı da gitmemiş hala. Şöyle bir boşaltsa birden, nasıl temizlenir her yer.
Böyle bir güne uyanmak çok kötü bir şey aslında, sabah olmamış gibi geldi hatta bugün bana. Dışarı çıkasım da yok. Odamın ışığını yakmadan aydınlanmıyor içerisi, güneşin cömert davranmadığı günlerden biri olsa gerek.
Rutin sabah davranışlarımı sergiliyorum kendime, kim bilir kaç kişi uyuyor şu an hala? Her sabah olduğu gibi, yine söz veriyorum, “akşam eve döner dönmez uyurum ben” diye. Yine tutamayacağım sözlerden…
Üstümü giyinip çıkıyorum, yağmur yağmıyor, havanın sıkıntısı ondan olsa gerek. Hep aynı suratlar, hiç kimse gülümsemiyor. Ağzına kadar dolu bir otobüs geliyor, mecburen biniyorum. Sevgiden, saygıdan uzaklaşalı çok oldu zaten dünya. “Arkalara doğru ilerleyin…” diye sertçe bağırıyor şoför, yolcular da destekliyor onu. Kavga çıkıyor yine her zamanki gibi, sudan sebeplerden… Kaşının üstünde gözün var diyip kavga çıkaracak duruma gelmiş herkes.
Biri şoföre laf atıyor, “üstümüze de yolcu mu bindireceksin” diye. Yolculardan başkası da ona veriyor cevabı, “sen bindin, o binemeyecek mi?”
“Sen karışma” diyor öbürü tekrar, “baksana otobüsün haline.”
Hepsi haklı kendisine göre. Yaşlı bir teyze var, o söyleniyor, “gençlerde hiç saygı kalmadı, oysa eskiden böyle miydi? Biz kalkar yer verirdik hemen.”
O da haklı…
Bir çift oturuyor koltukta, belki uzun soluklu, belki daha yeni… Tartışıyorlar, “hayır akşam o yemeğe gidemezsin” diyor çocuk, kıza. Kız da “giderim, bana bu kadar müdahele edemezsin” diyor. Çocuk her şeye rağmen ediyor müdahelesini, biraz daha reddederse kız, şiddete bile başvurabilecek gibi duruyor.
Mafya kılıklı biri duruyor ilerde. Etrafı kesiyor, “bu otobüsün süper gücü benim” der gibi. Hemen gelip müdahele ediyor. “Siz bilemezsiniz, ben sizin adınıza çözeyim” gibi bir hali var. “Yenge, haklı abimiz, gitme o yemeğe sen” diyor.
“Nerden yengen oluyorum ben senin?” diye cevap veriyor kız.
Gerçeklikten çok uzaklaşmış gibi bir konuşma var aralarında. İnsan dizide görse dalga geçer, ama gerçeğini görünce inanamamakla yetiniyor. Hangi makul biri, iki kişi arasındaki tartışmaya müdahil eder ki kendini? Ne gerek vardır yani?
İşin garibi, diğer yolcular pek de ilgili gibi değiller bu durumla. Herkes kendi derdine o kadar dalmış ki, büyük gürültü koparan dertler dikkatini çekmiyor.
Otobüs sarsılıyor, ani fren sebebiyle o anda. O kabadayı adam tökezliyor, bütün karizması gidiyor sanki, ama yine de bir korku var ona yaklaşmayı düşünmüyor insan.
“Zamanında bassana düğmeye be teyze, bak ne oldu?” diye bağırınıyor şoför. “N’apıyım evladım, gözüm de görmüyor ki, ancak anladım geldiğimizi. Öyle bağırına kadar camlarını temizlesene önce” diyor.
Haklı… Şoför de teyze de haklı. Bu teyze demin gençlere çatan teyze, şoför de yolculara çatıyordu. Teyze kendine çatacak yeni birini bulmuş ama, şoförün hedef kitlesi hala aynı, yolcular…
En arkadan biri söyleniyor, “hiç saygı kalmadı cidden, teyze düğmeye geç basmış ne olacak yani, niye bağırıyor bu yaşlı başlı kadına.”
O uçtan olaya müdahil oluyor. Durağım yaklaşıyor o esnada. Düğmeye basıyorum, vaktinde. Kızdırmıyorum şoförü. Bir aydınlık çökmüş dışarıya sanki, bulutlar hafiften açılmış da, güneş doğmuş gibi. Gökyüzüne bakıyorum, gökkuşağı çıkmış. Herkes bakıp gülümsüyor yukarı, birbirine gösteriyor bak gökkuşağı diye.
Düşünüyorum da indiğim otobüs, küçük bir dünya profiliydi belki. Herkes birbirine çatıyor. Düşmanlar bile belli değil. Birileri, hiç kendilerinin olmayan topraklarda hak iddia ediyor, beriki dünyanın bir ucundan buralara kadar gelip, siyah sıvının peşinde, sudan sebepler uydurup orayı burayı sözüm ona özgürleştiriyor.
Her yerde başka bir kavga, birbirlerine nispet yaparcasına, hep daha büyüğü geliyor. Oysa “göze göz, dünyayı kör eder.”
Düşünüyorum da, dünyanın da büyük bir gökkuşağına ihtiyacı var sanki, belki o renkler biraz unutturu insanlara kavgalarını. Herkes haklıyım diyor da, kimse “suçlu aslında kim” diye sormuyor. Bir gökkuşağı gelene kadar, kara bulutlarla kaplı gökyüzü şimdi. Zaten şu anda da kimse bahsedemez o sözcükten, daha insanlar kendi aralarında anlaşamıyor ki. Barış mı dediniz?

Hiç yorum yok: